31 Mart sadece bir seçim değil, direniş ve onuruna sahip çıkma günüdür!

Seçimlerin başarısı halkın örgütlenme çalışmasına, kampanyaya katılmasına bağlıdır. Halklaşan seçim çalışmasına karşı hiçbir kayyum rejimi ve uygulamasının başarılı olamayacağını halkımız 31 Mart gecesi tekrar gösterecektir.

 

DEM parti yerel yönetim seçimlerine 14 ve 28 Mayıs genel seçimlerde ortaya çıkan sonuçlar üzerinde başlattığı eleştiri-özeleştiri süreci sonrası yürüttüğü ‘öze dönüş’ tartışmaları temelinde giriyor.

14 ve 28 Mayıs seçim sürecinin ortaya çıkardığı tablo halkın kendisine ait gördüğü partisinin halktan yaşadığı kopukluktu. Halkın partisi olarak sürekli halkın içinde olmak, birlikte politika belirlemek, birlikte yol almak DEM Parti geleneğinin özünü oluşturuyor.

Öze dönüş’ tartışmaları temelinde DEM Parti halkla birlikte olma, birlikte karar alma ve birlikte politika belirleme sürecinin ilk deneyimi olarak yerel seçimlerde radikal demokrasi yöntemi ile aday belirleme sürecini halkın katılımı ile gerçekleştirdi. Yerel yönetim adaylarını kendisi belirleyen halk büyük bir coşku ile ön seçim sürecine katılarak adaylarını ortaya çıkardı. Ön seçim sürecinin ilk olarak denenmesinden kaynaklı yer yer eksikliler yaşansa da ortaya çıkan sonuç güçlü bir demokrasi örneği oluşturdu.

DEM Parti’nin yerel yönetim modeli dünyada benzeri olmayan eşbaşkanlık modeli oluyor.  Türkiye demokrasisine örnek olabilecek ön seçim yöntemi ile güçlü biçimde seçim çalışmalarını Türkiye ve Kurdistan’ın her yerinde başlattı. DEM geleneği ön seçim yöntemi ve eşbaşkanlık modeli ile sadece Türkiye siyasetine değil, dünya siyasi geleneğine muazzam olanaklar yarattı. Kadın özgürlük çizgisi temelinde gelişen eşbaşkanlık modeli, halkın kendi adaylarını belirlemesi ile başlayan seçim sürecinde ortaya çıkan heyecanın ana motivasyonunu oluşturdu.

Ön seçim ve ardından aday sürecinin netleşmesi ile birlikte DEM Parti il-il, ilçe-ilçe çalışmalara başladı. Her yerde mitinge dönüşen seçim büroları açılışında yaşanan coşku ve heyecan, Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin AKP-MHP faşizmi başta olmak üzere, kayyum rejimine ve sömürgeci sisteme karşı ‘ben varım, var oldukça da sana karşı direneceğim’ mesajını çok net olarak verdiği görülüyor.

Kürt halkı ve demokrasi güçleri açısından seçimler sadece bir yerel yönetim seçimi olmamaktadır. Bir mücadele, direniş ve onuruna sahip çıkma olarak görüldüğü için halkımız ‘oy namustur, namus satılmaz’ şiarı ile seçim meydanlarını doldurmakta, her türlü işbirlikçi ve ihanet çizgisine karşı bu şiar ile mesaj vermektedir. ‘Kendimize oy veriyoruz’ derken kendin olmak, kendini bilmek ile en temel felsefe ilkesine sahip çıkılıyor. Kendini bilmemek, kendin olmaktan çıkmak, kendine oy vermemek en büyük soysuzlaşma olarak görüldüğü için halk meydanlarda özgürlük mücadelesine, değerlerine ve Önderliğine büyük bir sahiplenme gösteriyor. Kurdistan halkı ve demokrasi güçleri seçimleri bir referandum olarak görüyor bu temelde sömürgeciliğe ve kayyum rejimine çok net bir tutumu meydanlarda gösteriyor.

DEM PARTİ SEÇİM ÇALIŞMALARINI TOPLUMSALLAŞTIRMALI

DEM Parti başlattığı seçim kampanyası büyük bir heyecanla yürütürken seçimlere çok az kala var olan eksik ve yetersizliklerini iyi görerek tam bir başarıyı hedeflemelidir. Yürütülen seçim kampanyasında ev ev çalışmanın, yeni katılımların, ikna çalışmalarının genel olarak yeteri kadar güçlü örgütlenmediği görülüyor. Hiçbir seçim genel miting ve büro açılışları ile kazanılmaz. Bu açıdan seçim çalışmalarını toplumsallaştırmak, halkın sadece aday belirleyen, oy veren bir güç olarak değil, partinin var oluş gücü olarak tüm seçim çalışmasına katılması, başta gençler ve kadınlar olmak üzere tüm halkın ev ev seçim çalışmasına katılması, komşusunu ve çevresini örgütlemeye çalışmalarına katılması büyük önem taşımaktadır. Bu tarz çalışma demokrasiyi gerçek kimliğine kavuşturacağı gibi DEM Parti üzerinde yürütülen siyasi soykırım operasyonlarına verilecek en büyük cevap da tüm halkımızın ve demokrasi güçlerinin seçim çalışmasına, örgütlemesine ve seçim güvenliğine katılması olacaktır. Bu süreçte yürütülecek en güzel çalışma her bir yurtsever ve demokratın partisi için yeni bir oy için ikna çalışması yapmasıdır.

KAYYUMA KARŞI MÜCADELE SOYKIRIM VE SÖMÜRGECİLİĞE KARŞI ÖZGÜRLÜK DURUŞUDUR

Kayyum rejimi soykırım ve sömürgecilik sistemidir. Kayyum rejimi, Kürt halkının bırakalım yurttaş olarak kabulünü asgari bir seçmen olarak bile kabul edilmediği bir faşizan rejimin işleyişidir. Tümden sömürgeci ve soykırım sistemi olduğu için tüm kayyumlar Kurdistan’ın ekonomisine, doğasına, hafızasına ve tarihine karşı savaş yürüttüler. Kayyum rejimi halkın kendi yönetimini gasp edip yabancı yönetimi zorla dayatma olduğu için bir savaş rejimi olarak 24 saat halk karşıtı çalışan bir rejim oldu. Kurdistan gerçekliğinde sadece kayyum atanan belediyeler değil, aynı zamanda kayyum seçmen üzeri alınan belediyeleri unutmamak gerekir. Kurdistan’da seçimler soykırım, işgal ve sömürgecilik kıskacında yürütüldüğü için AKP-MHP faşizan rejimi asker, polis, koruyucu ve dışarıdan seçmen taşıma gibi Kurdistan’da ne kadar toplum dışı unsur varsa seçmen taşıması yaparak Kürt halkının iradesini gasp etmektedir. Kurdistan’da sömürgeci ve soykırım sisteminin devamı olarak kayyum rejimi halka ait ne kadar değer varsa tümden yok edilmesi anlamı taşımaktadır. Kayyuma karşı mücadele soykırıma, sömürgeciliğe karşı bir özgürlük duruşu ve direnişi olarak var oluşsal bir temeli vardır.

50 BİN OY KAYDIRILMASI TESPİT EDİLDİ

AKP-MHP faşizminin Kars, Iğdır, Şırnak, Hakkari, Siirt başta olmak üzere tüm kritik olarak tanımlanan ilçelere asker, polis başta olmak üzere dışarıdan seçmen taşıyarak sonuç almaya çalışmasını doğru anlamak gerekiyor.

Şark Islahat Planı sürecinde ‘vatandaş Türkçe konuş çok konuş’ afişleri vardı. Günümüzde “AKP’yi yani soykırım ve sömürgeci sistemi tercih et karnın doysun” biçiminde afişe edilmeyen söylem hayata geçirilmeye çalışılıyor. AKP’nin temel şiarı “biyolojik olarak yaşa halk olarak yok ol”dur.

Halk olarak var olma her şeyden önce yabancı, işgalci yönetimi reddedip öz yönetimde bir araya gelmeyi gerektirir. Kürt halkının var oluşu reddedildiği için; yabancı, işgalci polis, asker güçlerinin oyları ile baskı ve soykırım sistemi bir tercih olarak Kürt halkının iradesi gibi gösterilmeye çalışılması en büyük ahlaksızlık olarak uygulamaya geçirilmiştir.

OY KULLANMAYAN TEK BİR KÜRT VE DEMOKRAT KALMAMALI

DEM Parti 50 binin üzerinde seçmen kaydırmasını tespit etti, bu kaydırmaların 34 il ve ilçede sonuçlara etki edebileceğini düşündüğümüzde ortada meşru bir seçimden söz etmek mümkün değildir. Bunun yanında sahte oy pusulası hazırlıkları, seçim günü yapılacak operasyonlar dahil edildiğinde çok zor bir seçim sürecinin yaşanacağını iyi görmek ve buna göre DEM Parti’nin tedbirler geliştirmesi gerekiyor. Halkların kendi iradelerine sahiplenme temelinde sandık güvenliğini sağlamaları, nerede olursa olsun mutlaka oyunu kullanması büyük önem taşıyor. Oy kullanmayan tek bir Kürt ve demokrat kalmamalı, ulaşım sorunları güçlü örgütlenmelerle çözülerek herkesin mutlaka sandık başına giderek soykırımcı rejime karşı tutumunu ortaya koymalıdır. Seçim günü sadece oy kullanmak değil, sayım süreci tamamlanana kadar halkın oy sayım sürecini takip etmesi, her türlü oy hırsızlığına karşı duyarlı ve örgütlü olması gerekmektedir. Tüm halkımızın sandık güvenliği için müşahit ve gözlemci olmaları, özellikle sınır hatlarına dönük olası toplu oy kullanmalara ve asker-polis baskısına karşı örgütlü olması seçimlerde ortaya çıkacak sonuçlara belirleyici düzeyde etki edecektir.

HÜDAPAR’I MEŞRU GÖRMEK SOYKIRIMA RIZA GÖSTERMEKTİR

HÜDA-PAR diye bir siyasi parti özünde yok, kılıf değiştirmiş Kürt halkına karşı ağır suçlar işlemiş bir cinayet şebekesidir. Süleyman Soylu’nun ifadesi ile Kürt halkına karşı bir özel savaş kurumu olarak devreye konulmuştur. ‘90’larda gelişen ve büyüyen halk serhildanlarına karşı JİTEM tarafından kurulan, bunu dönemin JİTEM komutanının Süleyman Soylu gibi çok açık biçimde ifade ettiği, “Bizim çocuklar” dediği bu suç ve özel savaş güruhunun tek bir amacı vardır o da Kürt soykırımını tamamlamak için soykırımcı güçlere dindar görünümle destek olmaktır. Dikkat edilirse Kürt halkının Hizbul-kontra olarak tanımladığı bu şebekenin soykırımcı rejim tarafından üstü örtülmeye çalışılmıyor.

Bu gerçekler gün gibi ortadayken ‘siyasi bir parti var, seçime giriyor, seçim büroları açılışı yapıyor, Kürtler birbirleri ile barışsın’ gibi söylemler sadece özel savaş rejimine hizmet eder. Bugün HÜDA-PAR olarak ortaya salınan şebekenin en büyük amacı kendini Kürt halkının içinde meşru göstermektir. Bir kontra ve çete yapısının halk içinde meşru bir temel kazanması, o halkın soykırıma rıza göstermesi demektir. Bu açıdan halkımızın olduğu her yerde bu şebekeye tavır konulması, hiçbir biçimde siyasi ve toplumsal kurumların içine girmesine izin vermemesi gerekir. Hiçbir toplum kendisine karşı savaş ilan etmiş, arkadan gelip kendisine kurşun sıkmış, domuz bağı ile işkence etmiş olanlara karşı hoşgörülü olamaz. Bugün AKP-MHP faşizmi geniş maddi olanaklar ve devlet imkanları vererek ayakta tutmaya çalıştığı bu kontra yapının bir gün bile faşizme karşı mücadelesi olmuş mudur? Rojava işgaline karşı bir çıkışı var mıdır? MHP, BBP başta olmak üzere en büyük Kürt düşmanı oluşumlar ile sarmaş dolaş olanların Kürtlerin içinde meşru bir güç olarak dolaşması, bunun hoşgörü ile izah edilmesi akla ziyan bir durumdur. Kürt halkının Hizbulkontra’ya karşı duruşu da nettir.

KÜRT SİYASİ HAREKETİ YALNIZLAŞTIRILMAK İSTENİYOR

DEM Parti Türkiye demokrasisinde stratejik role sahip olduğu kadar, dengeleri değiştirecek güce sahip olarak hem iktidar tarafından hem de sistem içi muhalefet tarafından sürekli olarak algı operasyonları ile kendisine gömlek biçilmeye çalışılıyor. Demokratik siyasi alanda köklü bir deneyime sahip olan DEM Parti’ye dönük bu algı operasyonların amacı DEM Parti’yi kendine yedekleme çalışmalarıdır. DEM Parti üçüncü yol olarak halkların, emekçilerin, dürüst Müslümanların, Alevilerin, kadınların ve gençlerin partisi olarak kendi öz gücü ile kendi siyasetini belirlemesi, buna uygun stratejik ve taktik adımlar atması siyasetin doğası gereğidir. Üçüncü yolun stratejisi ve taktiği yokmuş gibi kendi başına kendi atı ile yürüme olarak gören yaklaşımlar oldukça dar ve siyaseti daraltan yaklaşımlar olmaktadır. Hiçbir partiye eklemlenmeme kadar faşizmi geriletecek taktik adımlar atması da gerekmektedir. 14 ve 28 Mayıs seçimleri sonrası AKP-MHP-MİT-KDP üzeri gelişen algı operasyonları ile kendi başımıza, biz bize yeteriz söylemi ile Kürt halkını ve demokrasi güçlerini yalnızlaştırmak, politika üretemez hale getirmek ve faşizmin saldırıları karşısında yalnız bırakmak temel politika haline getirilmeye çalışıldı. AKP-MHP’nin algı operasyonları ile tüm seçim İstanbul seçimine indirgendi, Kurdistan’ın en ücra köşesinde yaşayan bir yurtsever bile ‘DEM Parti’nin İstanbul adayı olacak mı, olmayacak mı?’ sorusu sormaya başladı. Kendi ilçesine, iline, binlerce dışarıdan asker, polis getirilerek seçim operasyonu yapan AKP-MHP faşizmini görmeyen, bununla mücadele etmeyen İstanbul’da adayım kim olacak algısına kapılmak seçim sürecinin en büyük zafiyeti olmuştur.

AKP-MHP faşizmi tüm partileri, muhalefeti İstanbul üzeri tartışmaya çekerken Kurdistan ve Türkiye’de ise geniş kapsamlı seçim operasyonları yaparak süreci yönetmesi, bunun muhalefet ve üçüncü yol siyaseti tarafından zamanında görülmemesi ciddi bir eksiklik olmuştur. Her partinin aday çıkarması üzerinden yürütülen algı operasyonları ile AKP-MHP faşizmi tüm büyükşehirlere kabus gibi çökmeye çalışmaktadır. Demokrasi güçleri faşizmin bu algı operasyonlarına karşı faşizmi geriletecek adımları atması oldukça önemlidir. 14 ve 28 Mayıs seçim sonuçları üzerinden sistem içi muhalefetin parçalanması, üçüncü yol olarak Emek ve Özgürlük Bloku’nun seçim sonrası süreci iyi yönetmemesi ve milliyetçi görünümlü MİT operasyonlarına karşı açık bir mücadele geliştirmemesi yerel seçim sürecinde büyükşehirlerde faşizme kazanma umudu vermiştir. Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin milliyetçi görünümlü MİT operasyonlarına karşı bilinçli hareket etmesi, faşizmi geriletecek adımlar atması gerekir. Dikkat edilirse Emek ve Özgürlük Bloku gibi bir mücadele bloku bile yan yana görüntü vermekten çekinir hale geldi. Büyükşehirlerde DEM her yerde aday çıkarmadan önce kent uzlaşısı gibi son derece yaratıcı bir yaklaşımla kent yönetimlerine katılmayı hedeflemesi çok doğru bir tutum olmuştur. Kendi adayımızla girip güç gösterisi yapmak değil, kentin yönetimine katılmayı esas almak hem demokrasiyi geliştirir hem de büyük kentlerde yaşayan halkları merkezi otoriteye karşı dirençli duruma getirir. Kent uzlaşısı belli şehirlerde çok sınırlı bir alanda gerçekleşmesi DEM Parti’nin eksiği olarak değil, kent uzlaşısına gelmeyen muhalefet yapısından kaynaklandığını bilmek gerekiyor. DEM Parti büyükşehirlerde İstanbul ve Mersin’de sağlanan kent uzlaşısı dışında diğer tüm büyükşehirlerde kendi adayları üzerinden iddialı bir biçimde seçimlere girmesi son derece doğru bir tutumdur.

HALKIMIZ SÖMÜRGECİ KAYYUM REJİMİNE GEREKEN CEVABI VERECEKTİR

Seçimlere çok az bir süre kaldı artık çalışmaların tümden olağanüstü bir süreç olarak yürütülmesi gerekiyor. Bu olağanüstü süreci yönetecek olan başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm halkımızdır. 1 Nisan’a kadar hiçbir suni gündeme kapılmadan Kürtler ve demokrasi güçleri gece-gündüz yatmadan sürekli ‘neresi eksik kaldı, görmediğimiz, çalmadığımız kapı kaldı mı?’ diyerek seferberlik ruhu ile çalışmalara katılması en temel yurtsever ve demokratik duruştur. Seçimlerin başarısı halkın örgütlenme çalışmasına, kampanyaya katılmasına bağlıdır. Başarı ve başarısızlık sadece DEM Parti’nin değil aynı zamanda halka ait olan partinin gerçek sahibi olan halkın olacaktır. Şimdiye kadar yürütülen seçim çalışmalarında belli kentlerde zayıflıklar giderilmiş değil, bu kentlerin kampanyalarını daha görünür kılmaları kadar örgütleme çalışmalarına milletvekillerinin katılımının daha güçlü sağlanması gerekiyor. Seçimlerde tüm Kürt partilerin katılımını sağlamak ulusal bir tutum olarak DEM adaylarının Kurdistan’da desteklenmesi, Türkiye’de ise demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi olarak adaylarının desteklenmesine dönük çalışmaların istenilen düzeye ulaşmadığı görülüyor, seçim sürecinin önemli eksiklikleri olarak görüp gidermek seçim atmosferini olumlu etkileyecek çalışmalardır.

Halkımız her yerde kayyum seçmen olan polis ve askere karşı her yerde iki kişi ikna ederek, DEM Parti’ye oy vermesini sağlayarak soykırımcı ve sömürgeci kayyum rejimine cevap verecektir. Her yurtseverin ilk selamlaşması ‘bugün kaç kişi ikna ettin’ olmalıdır. Halklaşan seçim çalışmasına karşı hiçbir kayyum rejimi ve uygulamasının başarılı olamayacağını halkımız 31 Mart gecesi tekrar gösterecektir.